Görünüşe Göre Hamile Kadınlar Bir Miktar Kahve İçebilirler
“Hamile kadınlar kahve içmemelidir, çünkü kafein hamileliğin ilk haftalarında düşüğe sebep olur.”
“Hamile kadınlar kahve içmemelidir, çünkü kafein düşük riskini artırmaktadır.”
“Hamile kadınlar kahve içmemelidir, çünkü kafein bebeğin çok düşük kilolu olarak doğmasına neden olmaktadır.”
Bunlardan herhangi biri sizin için bir kriter olabilir. Ancak biz, benanneyim olarak, 2015 yılında ABD’de yapılmış olan ve hamilelik süresince kahve tüketimini konu alan bir çalışmadan elde edilen bulguları inandığımız için sizlerle paylaşmak istiyoruz.
En baştan uyarmalıyız ki, bu yazıyla sizin kahve konusundaki düşüncelerinizi değiştirmek gibi bir niyetimiz yok. Ya da bugüne kadar dünya üzerinde yapılmış olan diğer tüm çalışmaları bir kenara atmanızı sağlamak gibi bir amaç gütmüyoruz.
Bu yazımızda kendimizi, sizlerle henüz yeni açığa çıkarılan ve sizin de bilmeniz gerektiğine inandığımız yeni bir bilgiyi paylaşmakla sınırlıyoruz.
Buna inanıp kabul etmek ya da itibar etmemek tamamen sizin elinizde. Bu kadar basit!
Hamilelikte Tüketilen Kahve Herhangi Bir Değişime Yol Açmaz
Washington’da bulunan Amerikan Doğum Uzmanları ve Jinekologlar Üniversitesi, hamilelik süresince makul seviyelerde kafein tüketimi ile ilgili çalışmasını 2015 yılında yayımladı.
Çalışma, kafeinin daha önceden düşünüldüğü ve birçokları tarafından halen kabul edildiği gibi kadınlarda düşük yapma ve erken doğum vakalarının sorumlusu olmadığını göstermek üzere hazırlandı.
Bunun yanında bu çalışmada, diğer alan uzmanlarının da belirttiği üzere, hamile kadınların kahve yoluyla ya da diğer içecekler veya yiyecekler kanalıyla aldıkları kafein miktarını gebelik süresince günde 200 ml. aşmayacak şekilde azaltmaları tavsiye edilmektedir.
Ancak farklı hamile kadınlar üzerinde yapılan araştırmalara dayanan bu çalışmada, kafein tüketiminin düşük yapma, erken doğum ya da bebeğin büyümesinde gecikmelere neden olması gibi sorunlara yol açması nedeniyle azaltılması gerektiğine dair bir bulgunun olmadığı ortaya konmaktadır.
Kafein İçeren Veya İçerme İhtimali Bulunan İçecek ve Yiyecekler
Anneler; kafeinin merkezi sinir sistemini uyarıcı ve günlük olarak tükettiğimiz birçok yiyecek ve içeceğin içinde bulunan kimyasal bir madde olduğunu bilmenizde fayda var.
Aşağıda sizlere kafein içeren ya da özelliklerine göre kafein içerme ihtimali bulunan yiyecek ve içeceklerin kısa bir listesini sunuyoruz. Bu sayede sizler de hamileliğiniz süresince bunlardan tüketip tüketmeme kararınızı verebilirsiniz.
Kafein içeren yiyecek ve içecekler:
- Kahve
- Yeşil çay ve siyah çay
- Kola ve türevleri
- Siyah çikolata
- Çikolata ya da kahve kreması
Çalışmalar Hamilelikte Kahveye Evet Diyor
Artık hamile olduğunuza göre kendi sağlığınız için yüksek miktarlarda kafein almanın vereceği zararları daha fazla dikkate almanız gerekecektir.
Daha aktif kaldığınız sürece kafeinin uyku ve dinlenme periyotlarınız için bir tehdit oluşturduğunu kesinlikle unutmamalısınız.
Eğer mide ekşimesi sorunu yaşıyorsanız, kahve içmeniz bu durumu daha da kötüleştirebilir. Kafeinin mide duvarlarını tahriş ederek gastriti kötüleştirdiği kanıtlanmış bir gerçektir.
Bunlara ek olarak, fazla miktarlardaki kahve tüketiminin böbreklerin çalışması üzerinde olumsuz etkilerinin bulunduğu da bilinmektedir. Böbreklerin, bu hassas dönemde anne için en fazla problem çıkaran organlar olarak bilindiği de akıldan çıkarılmamalıdır.
Diğer taraftan, kötü nefes kokusu da hamilelik sürecinde oldukça sık rastlanan bir problemdir. Kahve tüketimi bu problemi daha da kötüleştiren bir etken olarak ön plana çıkmaktadır.
Sonuç olarak bu yazımızda, sabah ve akşamları kahve içmek istiyorsanız kahve miktarını günlük olarak 200 ml. seviyesine indirmeniz gerektiğinin uzmanlar tarafından altı çizilen bir konu olduğunu sizlere hatırlatmak istedik.
Ancak bunun yanında daha önceden bilinen ve inanılanın aksine, kafeinin düşük yapma, bebeğin beklenen zamandan önce doğması ya da doğum esnasındaki ağırlığının yeterli olmaması gibi problemleri etkileyen bir faktör olmadığı ortaya çıkarılmıştır.
Son olarak bu bulgunun, ABD’de bulunan Amerikan Doğum Uzmanları ve Jinekologlar Üniversitesi tarafından 2015 yılında yapılan bir araştırmaya dayandığını da belirtmemiz gerekir.