Sezaryen, Doğurmanın “Kolay Yolu” Değildir
Kolay doğum diye bir şey yoktur. Uygulanabilecek prosedürlerden hiçbiri süreçten kaçmanızı sağlayacak bir “kolay yol” sunmazlar. Her ne kadar bazı insanlar aksine inansalar da, sezaryen yöntemiyle doğum yapmak şüphesiz ki kolay bir yol değildir.
O çok “özel” günlerinde hamile annelerin hepsi, hastaneye, kalplerinde her şeyin en iyisini dileyerek gelirler.
Hamile annelerin, işler umdukları gibi gitmez ise olabilecek şeylere karşı zihinsel hazırlıklarını kimseye belli etmedikleri de doğrudur. Bu konu her ne kadar efsanelerle dolu olsa da, arada bulunabilecek bazı doğrular da vardır.
Çocuğunuzu dünyaya getiriş şekliniz sizi ne iyi bir anne ne de kötü bir anne yapar.
Her ne olursa olsun, anne olmak biyolojik bir rolden çok daha fazlasıdır. Annelik sevgi ve koruma içgüdüsü ile yapılır.
Anne olmak, hayatın bize sunduğu hazineye sahip çıkmaktır. Annelik, bu çok değerli hazineyi kucaklamak ve müteşekkir olmaktır.
Sezaryen yöntemi ile doğum neyi ifade etmektedir?
Etrafınızdaki insanlardan, sezaryen yöntemi ile doğum yaptığınız için gerçekten doğurmuş sayılmayacağınızı kaç kere duydunuz?
Sadece doktorunuzun tavsiyesine uyup, sözde “kolay yolu” seçtiğiniz için kaç kere kötü anne olmakla suçlandınız?
Hiçbir şey, etrafınızdaki insanların bu saldırgan ifadelerinden daha yaralayıcı olamaz.
Kimi zaman annenin, kimi zaman da bebeğin sağlığı açısından sezaryen doğum eldeki tek alternatif olabilir. Bazı anneler, çeşitli nedenlerle normal doğum yapamazlar.
Bazı doğumlarda, geçen her dakika doğumdaki riskleri ve endişeleri arttırır. Böyle durumlarda sezaryenle doğumun uygulanabilecek tek yöntem haline gelmesi normaldir.
Yukarıda bahsettiğimiz durumlar gerçekleştiğinde, uzmanlar annenin çektiği acı seviyesi kadar klinik semptomları da dikkate alarak normal doğumdan sezaryen doğuma geçmeye karar verebiliyorlar. Ve tekrar “hayır”, bu bir “kısa yol” değil. Yaşanabilecek tehlike açısından bakarsak, daha çok mıcır kaplı bir yoldan asfalt yola geçmek gibi diyebiliriz.
Doktorların, doğum sırasında, doğum şekilleri konusundaki önerilerini değiştirmeleri, bazen annelere başa çıkılması güç şoklar yaşatabiliyor.
Doktorun bu fikir değişikliği, kişinin hayalini kurduğu o “kutsal” doğum resminin güzelliğini bozabiliyor. Doktorlar, doğumla ilgili önceki planlamalarını değiştirebilirler ve bu değişiklik neticesinde doğabilecek sonuçlar, anne açısından korkutucu olabilir.
Bu tarz bir durum meydana geldiğinde, sezaryen yöntemi ile doğum dışında, uygulanabilir bir seçenek bulunmamaktadır. Bu noktada, normal doğum yapmak isteyen annenin gururunu ve cesaretini bir kenara bırakıp, doktorunun tavsiyesine uyması gerekir.
Bebeğin hayatını kurtarma isteği o anda ön plana çıkar.
Sezaryen yöntemi ile gerçekleştirilen doğumların çoğunda, doğum şekline anneler karar vermemişlerdir. Doktorlar ve müstakbel anneler, normal doğum üzerindeki kontrollerini kaybettiklerini fark etmiş ve en değerli şeyi, yani beklenen bebeğin hayatını riske atmamayı seçmişlerdir.
Sezaryen yöntemi normal doğum kadar zorlu ve karışıktır
Öncelikle kendinizi kandırmayın. Sezaryen yöntemi de aynı normal doğum gibi acılı ve karışık bir süreçtir. Aralarındaki tek fark, normal doğumdaki post-operatif dönemde (doğum sonrası) yapılan cerrahi müdahalenin bazen daha acı verici olabilmesidir.
Sezaryen yönteminin, anne sağlığı açısından normal doğuma göre daha fazla risk barındırması yetmezmiş gibi aynı zamanda da iyileşme süreci daha yavaş ve karmaşıktır.
Hepsi bu da değil. Sezaryen yöntemi ile doğum yapan annenin karnında, hayatının o en stresli ve acılı anını unutmasını engelleyecek bir yara izi kalacaktır. Doğum şekli ile ilgili fikrini değiştirmek zorunda kaldığı o anın…
“Çığlıklar atan bir bebeğin kesme, doğrama ve çekmeyle açılan 8 santimetrelik bir kesikten, tüm o yağ katmanları, kaslar ve organlar arasından çıktığını görmek, hayal ettiğim doğum sahnesinden çok farklıydı.” -Rayan Lee, sezaryen yöntemi ile doğum yapan bir annenin konumuz hakkındaki düşüncesi.
Birçok anne bu bu deneyimi yaşayıp bir de üzerine konu hakkında bilgisi olmayan insanların katı yorumlarını dinlemek zorunda kalıyorlar. Sezaryen yöntemiyle doğum yapan bir kadının hastaneden çıkıp eve gitmesinin zorluğunu bir düşünün.
Bu operasyonda, vücudun karın bölgesindeki merkez kaslar ortadan ikiye ayrılır. Bu kaslar, vücudun gün boyu farkına bile varmadan yaptığı birçok hareketten sorumludurlar.
Yapılan operasyon esnasında kaslar yırtılır ve parçalanırlar ve iyileşmeleri de doğal olarak zaman alır. Öksürmek, hapşırmak, bebeği tutmak ya da emzirmeye çalışmak tam anlamı ile bir işkenceye dönüşebilir. İstediği hiçbir şeyi yapamıyor olma durumu ve yetersizlik duygusu bu prosedürü deneyimlemiş olan anneleri, geçici bir süre ile de olsa ele geçirebilir.
Hemşire ayağa kalkmanızı istediğinde, vücudunuzda hissettiğiniz acı binlerce parçaya bölünüp şiddetlenerek size geri döner.
Son derece zor bir yöntem olan, sizden çok fazla şey alan ve çok acı çektiren sezaryenin birçok kişi tarafından küçümsenmesi ve “kolay yol” olarak görülmesi ironik bir durumdur.
Hayatları boyunca taşıyacakları yara izleri ile sezaryen doğum yapan bu anneler, tıpkı doğal doğum yapma şansına erişmiş diğer anneler gibi saygıyı hak ederler.