Hamile Kadınlarda Anatomik ve Fizyolojik Değişimler
Hamile kadınlarda görülen anatomik ve fizyolojik değişimler, anne bedeninin ve fetüsün yeni ihtiyaçları nedeniyle ortaya çıkar. Bu değişimler tüm organizmayı ve bunu oluşturan sistemleri etkiler. Elbette bu değişimler her kadında aynı şekilde görülmez. Bu bağlamda, bu yazımızda tüm bu değişimlerin detaylarına değineceğiz.
Hamile Kadınlarda Anatomik ve Fizyolojik Değişimler
Üreme Sistemi
Üreme sistemi içinde en fazla değişime uğrayan organ rahimdir. Hamilelik süresince boyutu sürekli olarak büyüyen rahim, doğum öncesi yaklaşık 5 litre kapasiteye ve 1100 gram ağırlığa ulaşır.
Hamile olmayan kadınlarda rahim leğen kemiğinin (pelvis) içinde bulunmaktadır. Hamilelikte ise karın bölgesinde bir organ haline dönüşür ve boyutu artar. Alt kısmı karın üzerinden hissedilebilir hale gelir.
Hamileliğin gelişimini takip etmenin en yaygın yöntemlerinden biri uterin (rahim) büyümesini kontrol etmektir. Bu büyüme östrojen ve projesteron hormonlarının hareketleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca içeriden ceninin büyümesi sonucu distansiyon (germe) meydana gelir ve bu da uterin büyümesinin nedenlerinden biridir.
Benzer şekilde hamilelik ilerledikçe rahim içi kan dolaşımında da belirli düzeyde bir artış yaşanır. Bunun sebebi ise plasentaya ve cenine yeterli derecede sıvı ulaşımının (perfüzyon) sağlanmasıdır.
Üreme Sisteminde Görülen Diğer Değişimler
Rahim boynunda (serviks) servikal bezelerin salgı miktarı artar ve müköz tıkacın (gebelik boyunca servikal kanalı doldurarak ona tıkaç görevi yapan koyu mukus kitlesi) büyümesine neden olur. Bu sayede, farklı mikroorganizmaların vajinaya girmesini önlemeye yönelik bir tür savunma mekanizması geliştirilmiş olur.
Bu süreçte rahimde damarlanma ve sıvı toplama miktarı artar, dokusu yumuşar (Hegar Belirtisi) ve hafif mavimsi bir renge bürünür.
Damarlanma aynı zamanda vajina ve vulva bölgesinde de görülür. Bu durum ise dokuların biraz daha ödemli ve siyanotik görünmesine (Chadwik İşareti) neden olur.
Bebeğin doğumuna hazırlanmakta olan vajina daha elastik bir yapıya kavuşur, beyazımsı ve yoğun vajina sıvısını daha fazla miktarda salgılamaya başlar. Vajina sıvısının asidik pH oranı birçok enfeksiyona karşı koruma sağlar ancak bu durum mantar oluşumu için uygun bir ortamın da oluşmasına neden olur. Bu nedenle, hamilelik süresince mantar kökenli enfeksiyonlar (candidiasis – candida mantarının sebep olduğu hafif bir enfeksiyon) daha sık bir biçimde görülmeye başlar.
Hamileliğin yaklaşık yedinci haftasına kadar yumurtalıklardan bir tanesinde korpus luteum bulunur. Bu yapı, plasenta ana hormon üreticisi olarak işler hale gelene kadar hamileliğin devam etmesi için gerekli olan hormonal üretimi yapmaktan sorumludur.
Bu dönemde annenin göğüsleri büyür, meme başı çevresinde pigmentasyon artar ve meme ucunda küçük kabartılar (Montgomery Bezleri – küçük yağ bezleri) ortaya çıkar. Ayrıca Haller venözü adı verilen aşama ortaya çıkar ve hamileliğin dördüncü ayından itibaren ilk süt salgısı görülebilir.
Hamile kadınların anatomik ve fizyolojik değişimleri açısından üreme sisteminin en fazla değişikliğe uğrayan bölgeler arasında yer aldığının altını çizmek gerekir.
Cilt
Ciltte görülen değişimlerin büyük çoğunluğu hormonal değişimlerden kaynaklanmaktadır. Hamilelik süresince ciltte ortaya çıkan başlıca değişimler şu şekildedir:
- Karın bölgesinde bulunan alba çizgisinde, meme uçlarında, meme başı çevresinde ya da vulvada aşırı pigmentasyon.
- Yüz bölgesinde lekeler (chloasma gravidarum).
- Yüz, ense, kollar, bacaklar ve kalçada örümcek damarlar.
- Göğüslerde, batın bölgesinde ve kalçalarda çatlaklar.
- Ter ve yağ bezlerinin daha yoğun bir biçimde çalışması.
Metabolizmada Görülen Değişimler
Hamile kadınlarda metabolizma seviyesinde görülen bazı değişimler aşağıda sıralanmıştır.
- Kilo alma. Temel olarak cenin ve onun bağlantıları, kan ve hücreler arası sıvı dolaşım miktarının artması, rahim ve memelerin büyümesi ve ilave yağ depolarının oluşması nedeniyle hamilelik döneminde kilo artışı yaşanmaktadır.
- Karbonhidrat metabolizması. Bu süreçte insülin üretimi artar ve bu durum aynı zamanda etkilediği dokulara karşı direnç seviyesinde de yükselmeye neden olur. Çevresel glikoz kullanımı artarken, karaciğerde glikoz üretim seviyesi düşer.
- Yağ metabolizması. İkinci üç aylık dönemde kolesterol ve trigliseridlerin hem sentezinde hem de emiliminde artış gözlenir. Ayrıca dokulardaki yağ oranında da yükselme yaşanır.
- Protein metabolizması. Ceninle bağlantılı dokuların büyümesi proteine olan ihtiyacı önemli oranda artırır.
- Su metabolizması. Hamilelik süresince vücudun su tutması tamamen fizyolojik bir durumdur. Bu bağlamda, hamile kadının vücudunda tutulan yaklaşık 7 litre su, anne, cenin ve diğer bağlantıları arasında paylaşılır.
Solunum Sistemi
Hamilelik döneminde artan östrojen seviyesi burun yolları mukozasına kan hücumuna (hiperemi) yol açar. Bunun sonucunda ise iç burun zarının iltihabı (rhinitis), burun tıkanıklığı ya da burun kanaması (epistaxis) gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir.
Hamilelik süresince ayrıca göğüs kafesinde de çeşitli değişimler görülür. Diyafram yukarıya doğru yükselir ve göğüs kafesi (toraks) genişler. Bu büyümelerin temel nedeni rahim boyutunun büyümesi ve hormonlara bağlı olarak kaburga kemikleri arasında bulunan bağların (liagaman) yumuşamasıdır.
Akciğer fonksiyonları açısından bakıldığında ise şu değişikliklerin gözlemlenmesi normal bir durumdur:
- Akciğerin fonksiyonel ve rezidüel kapasitesinde düşüş.
- Soluk alıp verme ve genişleme hacminde artış.
- Özellikle hamileliğin son üç ayı içerisinde soluk alıp verme hızında hafif seviyede bir yükselme.
Hamile Kadınların Sindirim Sisteminde Meydana Gelen Değişimler
Hamilelikte mide bulantısı ve kusma şikayetleri yaygın olarak görülen bir durumdur. Bu rahatsızlıklar temel olarak Beta HCG ve projesteron hormonları (hamilelik süresince aktive olan hormonlar) ve bu hormonların yol açtığı etkiler sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Hamilelik sürecinde hormonal etkiler ve tükürük pH değerleri gibi bakteriyel oluşumları etkileyen nedenlerle ağızda da bir takım değişimler oluşur. Eğer ağız hijyenine yeterince dikkat edilmezse, dişlerde çürükler meydana gelebilir.
Ayrıca österojenlerin damarlanmayı artırmasından dolayı ağız içi ve diş eti kanamaları ile iltihaplarında da artış gözlemlenir.
Hamilelik süresince rahmin büyümesi, karın bölgesinde bulunan organların yerlerinin değişmesine yol açar. Bu durum, aynı zamanda karın içi basıncın yükselmesine de sebep olur. Projesteron sindirim kanalını gevşetir, bu yüzden bağırsakların çalışma hızında düşüş görülür. Bunun sonucunda ise şu rahatsızlıkların yaşanması olasılık dahilindedir:
- Mide ekşimesi.
- Kabızlık.
- Yavaş sindirim.
- Hiatal herniler (midenin bir kısmının, diyaframda yemek borusunun geçtiği açıklıktan yukarı kaçması).
Projesteron aktivitesi aynı zamanda safra kesesi üzerinde de çeşitli etkilere neden olur. Bu bağlamda, daha yavaş bir biçimde boşaltım yapan safra kesesinde öd sıvısının yoğunluğu artar. Yoğunluğun seviyesinin yükselmesi de safra kesesinde taş oluşumu riskini artırır.
Boşaltım Sistemi
Hamilelik döneminde damarlanma, hücreler arası sıvı miktarı ve ölü bölgeler arttığından dolayı böbreklerin boyutu da artmaktadır. Ayırca renal pelvis (böbreğin, idrarı idrar torbasına taşıyan tüp yapı (üreter) ile birleştiği nokta) ve üreterler de genişleyip büyür.
Bu değişimler, hamileliğin ilk üç aylık döneminden itibaren, rahmin dönüş yönünden dolayı sağ böbrekte gözlenir. Bunlara ek olarak, böbrekte enfeksiyonlara ve taş oluşumuna yol açan üriner staz (üreterler ve mesanede tonüs kaybına bağlı olarak idrar akımının yavaşlaması) durumu ortaya çıkar.
Rahim büyümesi sonucu mesane içi basınç artar. Bu durum ise idrar üretimini artırdığı gibi günlük idrar yapma sıklığının da artmasına neden olur.
Hamile Kadınların Endokrin Sisteminde Görülen Anatomik ve Fizyolojik Değişimler
Hamilelikte kadın vücudunda yeni hormonlar üretilmesinin yanında farklı hormonların ayrılması ile ilgili de birtakım değişiklikler olmaktadır. Bu süreçte etkilenen bazı hormonları şu şekilde sıralayabiliriz:
İnsan Koryonik Gonadotropini (HCG)
Plasenta tarafından üretilen bu hormonun alt birimi niteliği taşıyan Beta HCG, hamilelik sürecini en fazla etkileyen hormon konumundadır. Hamileliğin özellikle ilk üç ayında bu hormonların seviyesi son derece yüksektir. Bu seviye, daha sonraki süreçte düşüş gösterir ve ilerleyen aşamalarda istikrarlı bir seviyede sabitlenir.
Bu hormon ceninin büyümesi, plasenta yeterli seviyede steroid üretecek duruma gelene kadar korpus luteum yapısının işlerliğinin devam etmesi ve testosteron hormonunun üretimi için cenin testislerinin harekete geçmesinde etkin bir rol oynar.
Bu hormonun bir diğer özelliği ise, hem kan hem de idrar ile yapılan gebelik testlerinde tespit edilmesidir.
Plasental Laktojen (PL)
Bir plasenta hormonu olan plasental laktojen, vücutta lipoliz (yağın çözülüp parçalanması) fonksiyonun artması, insulin direncinin yükselmesi, glikoneojenez (karbonhidrat olmayan kaynaklardan glikoz ve glikojen yapılması) aktivitesinin azalması ve göğüs dokusu üretiminin harekete geçirilmesi gibi önemli fonksiyonlara sahiptir.
Östrojen ve Projesteron
Bu hormonlar da plasenta tarafından üretilmektedir. Hamilelik süresince yaşanan değişimlerin büyük bir kısmında etkileri bulunmaktadır.
Gonadotropin Salımı Yaptıran Hormon ( GnRH)
Hipotalamik bir hormon olan GnRH, plasentanın büyümesi ile hareket geçer ve hamilelik ilerledikçe vücuttaki miktarı da artar.
Prolaktin
Bir tür hipofiz (balgam salgılayan) hormondur. Bu hormonun seviyesi de hamilelik ilerledikçe artar ve anne vücudunu bebeği emzirme süreci için hazırlar.
Tiroid Uyarıcı Hormon (TSH)
Tiroid bezlerinde üretilen bir hormondur. Hamileliğin ilk üç ayında, benzer yapıya sahip İnsan Koryonik Gonadotropini (HCG) seviyesinin yükselmesi ile birlikte TSH seviyelerinde de bir miktar düşüş yaşanır. Daha sonra yeniden normal seviyelerine döner.
Kardiyovasküler Sistem
Hamile bir kadının vücudundaki kan miktarında 1500 ile 1700 ml civarında bir artış gözlenir. Bu seviyedeki bir artışın normal olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü artan kan miktarı, aslında kandaki hücrelerden çok plazmanın büyümesinde rol oynar. Bu durumun sonucunda ise hemodilüzyon (kanın sulanması) ve fizyolojik anemi problemleri ortaya çıkar.
Hamilelik dönemindeki kan artışının çeşitli fonksiyonları bulunmaktadır:
- Anneyi doğum esnasında yaşayacağı kan kaybına karşı korur.
- Vücudunda oluşan yeni metabolik istekleri karşılar.
- Hamilelikte bozulan damarların olumsuz etkilerine karşı koruma sağlar.
Bu bağlamda, lökosit sayısında artış yaşanırken, trombosit miktarında hafif bir düşüş gözlemlenebilir. Pıhtılaşma faktörleri fibrinolitik (pıhtı eritici) aktiviteyi artırıp azaltır. Bu durum, rahimdeki kan akışı nedeniyle ortaya çıkan stazi (dolaşımın zorlaşması) ile beraber değerlendirildiğinde, tromboembolizm adı verilen ve herhangi bir damardaki trombüsten kopan pıhtı parçasının başka bir bölge damarında tıkanmaya sebep olması olarak açıklayabileceğimiz problemin yaşanması riskini artırır.
Anatomik seviyede düşünüldüğünde, diyafram yükselir ve kalbi öne ve sola doğru iter. Kalp atış hızı ile birlikte kalp debisi (CG) de artar. Bu artış, kalbin dakikada yaklaşık 15-20 kez daha fazla atması anlamına gelir.
Bunlara ek olarak, hamilelik sürecinde kan basıncı değerlerinde herhangi bir değişiklik olmadığını belirtmek gerekir. Ancak bazı durumlara düşüş yaşandığı bile görülebilmektedir.
Hamilelik Süresince Görülen Diğer Anatomik ve Fizyolojik Değişimler
Kemikler
Hamilelik döneminde kadınların bir yandan kalsiyum ve fosfor emilimi artarken, diğer yandan da bu maddelerin kemiklerde depolanmış kısmı da harekete geçer. Tüm bunların amacı, ceninin sağlıklı bir biçimde gelişmesidir. Doğum sonrasında ise kemik yoğunluğu eski seviyelerine döner. Hamileliğin ilerleyen yaşlarda olası bir osteoporoz riski oluşturmadığı kanıtlanmıştır.
Kas ve İskelet Sistemi
Hamile kadınlarda omurilik, alınan kilolara adapte olabilmek için lordoz (omurganın alt kısmının ileri çıkması) oluşumunu destekler. Bu bağlamda, omurlarda bulunan sinir kökleri baskı altında kalabilir ya da şişebilir. Bu değişimler sonucunda bel bölgesinde sinir ağrısı (nevralji) oluşabilir.
Bağışıklık Sistemi
Hamilelik süresince, “yabancı bir bedenin” (embriyo) anne vücudu içinde yaşayabilmesi için bağışıklık sistemi içindeki belirli birtakım fonksiyonlar bastırılarak işlevleri kısıtlanır.
Cinsellik
Yukarıda detaylarına değindiğimiz değişimler hamilelikte cinsel hayatı etkileyebilir. Genital bölgede artan damarlanma bu bölgedeki hassasiyetin de artmasına neden olur. Bunun sonucunda da cinsel tatmin seviyesi artar ve kimi zaman bu durum bazı kadınlar için rahatsız edici olabilir.
Normal bir hamilelikte orgazm sonrası rahimde meydana gelen kasılmalar herhangi bir biçimde doğumu tetiklemez. Çünkü bu tür kasılmaların yoğunluğu ve şiddeti düşük dereceli olacaktır.
Hamile Kadınların Anatomik ve Fizyolojik Değişimlerine Dair Akılda Tutulması Gerekenler…
Hamilelik süresince, vücudunuzda meydana gelen değişimler konusunda herhangi bir soru işareti veya tereddüt oluşması durumunda, mutlaka bir jinekoloğa ya da başka bir uzmana başvurmayı ihmal etmeyin.
Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.
- Espinilla Sanz, B., Tomé Blanco, E., Sadornil Vicario, M., Albillos Alonso, L. (2016). Anatomía y fisiología del embarazo. Manual de obstetricia para matronas. 2nd ed. Valladolid: DIFÁCIL; 2016. 53-64.
- Juárez M, et al. Melasma en Atención Primaria. Med fam Andal Vol. 18, Nº.2, octubre-noviembre-diciembre 2017. Disponible en: https://www.samfyc.es/wp-content/uploads/2018/10/v18n2_07_repasandoAP.pdf.